10 Aralık 2010

Çocuk Düşe Kalka Büyür!

Bin dokuz yüz seksenli yıllardan sonra her geçen an gençler için “heyecanlarını kaybediyorlar” denilmektedir. İş öyle bir noktaya gelmiştir ki artık 2010 yılında neredeyse “ülkemizde tamamen apolitik bir gençlik oluşmuştur”, anlayışı hâkim duruma gelmiştir. Çünkü genç demek enerji dolu olan demektir, birilerine göre.
Genç hoplayacak, zıplayacak, kıracak, dökecek ama bütün bunları yaparken sevgili büyüklerinin ekmeklerine yağ sürecektir. “Yürüyün, kırın, dökün” denildiğinde ordu gibi akacaklar sokaklardan, taşacaklar sınıflardan ve ne varsa silip süpürecekler yollarından. İstenen böyle bir gençlik olsa gerek!
Son günlerde emniyet eylem haberleini erkenden verip yetkilileri uyarmış; öğrenci hareketleri planlanıyor, demiş. Peki, kim planlıyor bunları? Elbet bunun da bilgisini vermişlerdir, en azından biz öyle umuyoruz. Aslında ummaya gerek yok, “eylem karelerini ziyaret kareleri” ile üst üste koyunca öğrencilere “hadi oğlum ne duruyorsunuz, askerler gibi saldırın” talimatının kimlerin verdiği ortada.
Zaten daha önce de denenmişti bu yöntem. 28-29 Nisan 1960 gençlik eylemleri de iyi planlanmış bir kışkırtma ve kırıp dökme operasyonu idi. “Menderes istifa” sloganları altında öğrenciler İstanbul ve Ankara’da basmadık sokak, kırmadık cam bırakmadılar neredeyse.

Öğrenci protestoları bakımından demokrasi tarihimiz oldukça zengindir. 10 Nisan 1950 günü gençler maneviyatsızlığa,  7-27 Mayıs’ta Ankara’da Harb Okulu öğrencileri diktatörlere karşı hürriyete, 1967’li yıllarda 6. Filo üzerinden uşaklıktan delikanlılığa karşı ciddi eylemler yapılmıştı. Ama bunların her birinin arkasında çok daha derin eller bulunmaktaydı.
Elbette tarihimizde sadece kışkırtmalara yönelik gençlik eylemleri olmamıştır. Buna karşın hak ve özgürlükler adına çok daha demokratik usuller içinde eylemlerini yapan gençlik hareketleri de olmuştur. Ama nedense bu hareketler dahi “gençlik heyecanını yitirmiş, apolitize olmuş” etiketinden kurtaramadı kendisini.
 İstanbul’da son öğrenci protestosu malum olduğu üzere demokratik bir hak arayışı değildi. Aksine ortamı germe ve “acaba yine halkın iktidarına 1960 yılında yaptığımız gibi bir son verebilir miyiz?” beklentisinin eseriydi.
Eylemi daha da ilginç kılan ve öne çıkan haber ise 19 yaşındaki bir genç kızın aldığı polis darpleri neticesinde çocuğunu düşürmesi olayı. Polisin eli altında yerde sürüklenen kızın fotoğrafının yanına uydurulmuş ve güzel “kes-kopyala-yapıştır” sistemi ile iliştirilmiş bir haber. Çocuğunu düşüren kız ile yerde yatan kız ayrı insanlar. Ama medyamız öyle değil de daha farklı anlaşılmasından yana nedense!
Malum çevrelerin unuttuğu en önemli kurallardan biri “acı tecrübeler kolay unutulmaz ve bu millet son elli yılında bu provakatif kışkırtmalardan çok çekti”. Günümüzde ise bunları unutmuş değil…
Şimdi gelelim çocuğunu düşüren 19 yaşındaki genç kıza… A kızım mademki bu ülkede sosyalist, komünist ve laik çağdaş insanlara mahalle baskısı var sen bu mahallede çocuğu karnına nasıl koydun? Baskıya maruz kalmamak için Meryem ana kılığına mı girdin?
Ne güzel, annelik hisselerinle sahiplenmişsin canındaki canı ama çocuk babası tarafından da sevilmek istemez mi? Neden çocuğun babası çıkıp da “bunu yapanlardan hesabını hukuk kanalıyla soracağız” demedi? Neden babası tek kelime dahi olsun düşen çocuğu için sarf etmedi? Yoksa babalık bu kadar vurdumduymaz bir olgu mudur?
Bununla birlikte neden acaba medyamız 19 yaşında genç bir kızın evli olup olmadığını araştırmadan haberi ideolojik olarak verdi? Yoksa bunu sorgulamak laik devletin ilkelerine baş kaldırmak mı oluyor? Peki, kız 19 değil de 17 yaşında olsaydı aynı medya bu defa haberi protesto kılıfından sıyırıp henüz reşit olmamış bir kız için hak, hukuk tarafından mı işleyecekti?
Tüm bunları sorduğumuzda laik ve çağdaş üstelik demokratik devletimiz nasıl da rahatsız oluyor… Bir soruyla neredeyse tüm sistemi alt üst edebiliyorsun. On dokuz yaşındaki kız evlilik dışı çocuk sahibi olabilir mi diye sorduğunda laiklik çökmeye yüz tutuyor da hemen kalkanlarını açıyor. Bu mu seksen yılda inşa edilen güçlü laik devlet kimliği? Bu kadar mı zayıf?
Anadolu’da malum bir söz vardır ya “çocuk düşe kalka büyür”. Böyle provakatif eylemlerle, böyle zihniyetle devletimiz de bu düşmelerden çok çeker. Tabi burada “düşe-kalkanın” önüne “çocuk” kelimesi yer almaktadır. Yoksa yazının rengi birden değişir… Anadolu’da, malum, çok söz var…

Hiç yorum yok: