27 Ekim 2010

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sonu

Cumhuriyet Halk Partisi kendi içinde muhkem bir bürokrasisi olan ve kırılması zor bir kabuğa sahiptir. Partinin yeniliğe açık olmayışının her türlü siyasi yansımasını yine ülkemiz halkı çekmiştir. Zira CHP tek partili iktidarlığı döneminde olduğu gibi altmış yıllık çok partili siyasi hayatımızda da gelişimin ve yeniliği önünde set olmuştur.
CHP aslında Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişin bir anahtarı idi. Bu rolünü öyle bir sahiplenmişti ki Osmanlı’dan geriye her ne kaldı ise sem siyaset mecrasından hem de sosyal hayatın içinden silip yerine yeni bir yaşam tarzı olan cumhuriyeti yerleştirmeyi amaç edinmiştir.

Ama kuruluş felsefesindeki bu yenilik be gelişim maksadı zaman içinde sekteye uğradı ve CHP adeta “değişim” kelimesini işitmeye bile tahammül edemez bir noktaya geldi. Partinin bu konuma gelmesinin iki önemli sebebi bulunmaktadır.
Bunlardan ilki CHP’nin üst kadrolarının ülkemiz halkını sürekli “güdümleyerek” bir yerlere taşıma eğilimi içinde olmalarının sonucudur. CHP yönetimine göre Türk halkı, “çağdaş ve modern dünyaya” yani muasır medeniyet seviyesine ancak ve ancak CHP gibi “belli başlı kadroların” onların önlerine koyacakları ilerleme programları ile ulaşabilirler.
Bu bağlamda da CHP zihniyetinde ülkemizin sosyolojik coğrafyasına baktığımızda Ankara’nın batısı sanayileşme ile Batılı bir hayat tarzına erişebilecek olanların yaşadığı bölge olarak yerini alır. Buna karşın Ankara’nın doğusu ise Orta Asya temelli bir kabile yaşantısının Anadolu sınırları içine sıkışmış dönemin yaşam şeklidir. Böylece Ankara’nın doğusu tarımı (gelişmişlik öncesini), batısı ise sanayi (modernliği) temsil etmektedir.
Halkın CHP güdümüyle hareket ettirilmesi görüşü de bu CHP zihniyet coğrafyasında şu şekilde yansımasını bulmuştur. Her türlü modern eğilimler ve gelişmeler, ilmi ve edebi yatırımlar, kültürel ve sosyolojik değişimler önce batıdan başlayacaktır. Zaten bu anlayış Tanzimat döneminde de Osmanlı sınırlarına batıdan girmiştir. “Öyleyse Anadolu’nun da önce batısını adam etmek gerekir”.
Doğu ise insan ile toprağın, hayvancılığın kaderine bırakılmıştır. Ama doğunun asli görevi öncelikli olarak batının temel besin ve diğer yaşam ihtiyaçlarını karşılayıcı alt hizmetleri sunmasındadır. Böylece Anadolu, bir tarafıyla çalışıp didinirken diğer taraftan da aydınlanmacılığın ilk ışıklarını vermesinin ümit edildiği batılı bölge ve illerimizi beslemesi vazifesini almıştır.
Bu güdümlü halk politikasının sonucunda ise CHP’nin hiç de akıl erdiremediği bir şeyler oldu ülkemizde. Bu gelişme halkın aydınlanmaya sahip çıkmasıdır. Hatta CHP’lilerin bile “bu halk ne kadar uğraşırsan uğraş bir seviyeden öteye geçemez” deyişlerini yerle bir ederek, halkımız cumhuriyete sahip çıkmıştır.
Ama halkımızın cumhuriyete sahip çıkması CHP’ye sahip çıkması anlamına gelmiyordu. Bunu fark eden CHP yönetimi cumhuriyet ile CHP arasına halkın hangi değerleri koyduğunu fark etmekte gecikmedi. Bu değer “halkın iradesi” idi. Yani cumhuriyetin esası olmasına karşın CHP yönetiminin “halk kendi iradesini nasılsa gösteremez, güdümle hareket ettirilmesi gerekir” anlayışına bu durum oldukça ters idi.
Bunun sonuncunda da doğal olarak CHP ile halk arasında her geçen gün daha da belirginleşen bir açılma gerçekleşti. Bir zamanlar uğrunda ne kavgaların ve kıyametlerin koptuğu cumhuriyet fikri ve beraberinde yerleştirilmek istenen demokrasi anlayışı gün geçtikçe CHP’nin sonunu hazırlıyordu.
CHP zihniyeti halkın gelişebileceğini öngörememişti. Bunun karşısında da doğal olarak halkın gelişimin gerisinde kaldılar. Kendi zihinsel genişliğinde olmayan bir CHP’yi de daha fazla iktidarda tutamazdı halk. Böylece de ilk fırsatta bu durumu önce sandıkta sonra da meclis aritmetiği ile ortaya koydular.
CHP bu ilk hatasından sonra, yani önce halkı gericilik ve ilericilik olarak ikiye bölüp sonra bu iki kısmında gerisinde kalmasının ardında daha da ciddi bir strateji hatası yaptı.
Bu ikinci hata ise “statikoculuk” oldu. Aslında CHP yeni rejimi kuran anlayışın parlamenter yapı içinde ürettiği bir siyasal partidir. Doğal olarak kendi varlığı ile rejimi bir algılaması bunun sonucunda da zamanla “cumhuriyetin ve demokrasinin evrensel gerekliliklerinin yerine kendi söylem ve davranışlarını” bu iki kavramın yerine koyması kaçınılmazdır. Zaten böyle oldu.
CHP, cumhuriyet ve demokrasi anlayışının yerine kendi siyasi kadrosunun teorik ve pratik yapısını yerleştirme hatasına düştüğünden dolayı doğal olarak da statikoyu üretmiş oldu.
Böyle bir hatadan ders alınması gereken çok partili hayata geçiş döneminde, yani 1950’li yılarda  çok daha ciddi bir hata işlendi.
CHP, halkın cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkmasını ve kendisine karşı gelmesini “evrensel nitelikteki demokrasi ve cumhuriyet manasında değil de CHP zihniyetindeki demokrasi ve cumhuriyet anlayışına indirgedi”. Böylece de kendisini istemeyenleri “diğer taraftan, öteki,  cumhuriyet karşıtı, anti-laik ve anti demokratik” olarak fişlemeyi kendisinde vazife bildi.
Bu anlayış ise elli yıldır beslenerek günümüze geldi.
İlginç olan Deniz Baykal’ın bu anlayışın farkında olmasıdır. Baykal birçok kere CHP Genel Başkanı sıfatı ile Ak Parti iktidarına karşı cephe alırken aslında CHP statikosunun da kırılması için mücadele verdi. Belki bu mücadelesi sıcak gündem içinde gözlerden kaçtı ve Baykal’ın bu çabası çoğu kişi tarafından fark edilemedi.
Zira Baykal, 2005 yılında çok özel bazı konuklarına, özellikle Erdoğan hakkında bazı ipuçları vermişti. Erdoğan’nın siyaset çizgisine yakın bu konuklarını, bazı hassas konularda Erdoğan’ı “aceleci davranamadığı” şeklinde eleştirmemelerini kendilerinden rica etmişti. Çünkü ülkede yerleşik bir zihniyetin kırılması için daha zamana ihtiyaç vardı. Bu maksatla Baykal, kendisinin bile bu değişime rıza gösterdiğini fakat içinde bulunduğu şartların kendisini sert bir muhalefet çizgisinde görmek istediğini de samimiyetler dile getirmişti.
Ve sonunda Baykal bir linç operasyonu ile CHP’nin başından gönderildi. Yerine CHP statikosunun kontrol edebileceği ve istediği zaman yüzüstü dahi bırakabileceği bir isim getirildi. Kemal Kılıçdaroğlu. Kılıçdaroğlu aslen siyasetçi değildir. Bu onun siyasileri ve siyasetin sıcak ilişkilerini anlayamamasının en önemli eksikliğidir.
Zaten bu eksikliğini bırakın diğer partilerle ve özellikle iktidar ile olan siyasal iletişiminde kendi partisinin içinde bile herkese hissettirmektedir. CHP partisi tüm kadroları ile birlikte neredeyse Kılıçdaroğlu’nu bir lider olarak değil adeta 1950’li yılların öncesinde olduğu gibi “her bir CHP’linin meydanda at koşturduğu” bir sulta dönemi özlemi içinde sahiplenmektedir. Yani Kılıçdaroğlu Baykal gibi partiye hâkim olan değildir. Böylece de “CHP zihniyeti” ülkenin dört bir yanından, partilileri tarafından yeniden işlenmek istemektedir. Baykal’ın statikoyu frenlediği kadar Kılıçdaroğlu da CHP’ye hâkim olamaması nedeniyle “statikoya dönme adına” gaza bastırmaktadır.
Gelinen bu noktada Kılıçdaroğlu’nun CHP içindeki asli görevi, CHP’nin yeniden statikoya geri dönmesi ve cumhuriyet ve demokrasi gibi rejimi ilgilendiren konuları yeniden sadece kendi kimliğinde görmesini temin edici bir ortamı üretmesidir.
Her ne kadar Kılıçdaroğlu CHP’nin iç dinamiklerinden bağımsız kendi dilini ve üslubunu geliştirmeyi denese de özellikle başörtüsü ve son olarak da cumhuriyet resepsiyonu konularındaki “evin işten anlamaz çocuğu” rolüne bürünmesine iyice zemin hazırlamıştır.
Aslında CHP’nin eski statiko anlayışı Baykal’ı devirip yerine bir nefeslik rüzgâr ile Kılıçdaroğlu’nu yerleştirirken onlar da bu hamlenin “ne iktidara gelme hareketi ne de halkın eriştiği değerlere sahip çıkma” hareketi olmadığını biliyorlardı.
Bu hareketin adı olsa olsa CHP’nin “nostalji” düşleridir.
Nasıl ki ülkemizde hala bazı kesimlerde Osmanlı nostaljisi varsa CHP’de de değişimin karşısında eskiye duyulan derin bir özlem vardır.
Bu derin özlemler ve hasretler içerisinde Kemal Kılıçdaroğlu sadece CHP içinde liderlik koltuğunu dolduramadığı için orada bulunuyor. Koltuğu doldurma eğilimine yanlışlıkla girse de “nasıl geldiyse öyle gideceğinin farkında olmaması içten bile değildir”. Diğer taraftan da özellikle referandum koşturmasında sahada koşturulabilecek en uygun adaydı. Önümüzdeki seçimde de bu özelliğinden istifade edecek birçok CHP’li bulunmaktadır.
“Ankara’da bulunmayan bir lider CHP’de yönetimi eline alamaz” gelenek anlayışı ile illere de bir heyecan götürerek havası iyiden iyiye sönmüş CHP teşkilatlarına bir atımlık barut yükleme yapması da cabası…
Bu işin gideceği yer 2011 genel seçimlerinden sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlikten uzaklaştırılmasıdır. Zira, CHP içinde “statiko ve nostalji sevenlerin karşısında yenilikçi ve yeni değerleri üretme arzusu içinde olanlar” bulunmaktadır. İşte bu iki gurubun CHP içindeki sıcak çatışmalarına çok yakın tarihlerden itibaren bizlerde şahit olacağız.

1 yorum:

ichabodjacopo dedi ki...

Mr Green - Casino | DrMCD
Mr Green, The Casino Hotel, 평택 출장안마 The Casino & Entertainment Hotel, 문경 출장안마 Las Vegas, 포천 출장마사지 NV, United States, United States. 전라북도 출장샵 Visit Mr Green in Las Vegas to meet the people who 오산 출장샵 love to