4 Aralık 2010

2012

2012 yılı ülkemiz ve dünya açısından önemli bir yıl. Önemi, hemen bir şeyler olacak ve yer yerinden oynayacak türünden değil. 2012’den itibaren dünyanın stratejik dengelerinde ciddi değişiklikler hissedilmeye başlayacak. Doğal olarak da Türkiye bu değişiklik içinde kendi konumunu daha da üst seviyelere çıkartacaktır.
Komşularıyla “sıfır problem” anlayışı ve yeryüzünün herhangi bir yerinde insanlık dışı bir eylem söz konusu olduğunda açık ve net tavrını ortaya koyma cesareti, Türkiye’yi diğer devletlerden bu süreç içinde farklılaştıracaktır. Zaten bu farklılaşma, hala direnenler (içerde ve dışarıda) olsa da hissedilmeye başlanmıştır.
Türkiye’nin şüphesiz en büyük avantajı bulunduğu coğrafi konum: Hani şu ilkokulda bize sıkça anlatılan “jeopolitik konum” tabiri. Tabi Ortadoğu kadim medeniyetlerini içinde barındırması nedeniyle dünyanın kalbidir. Bu kalbin normal atmasını sağlayan, kanını temizleyen, basıncını düzenleyen de doğal olarak dünyanın zirvesinde yerini alır.
Durum ortada iken doğal olarak Batılı devletler bu coğrafyada sükûnetin olmasını istemezler. Sözde demokrasi yaftası altında bölgeyi sürekli olarak karıştırma eğilimlerini devam ettirler. Çünkü batı da aslında “insanı yüceltecek değerlerin kendisinde olmadığının” farkındadır. Bu bakımdan insanların insani değerleri onlara sunabilecek kadim medeniyetler ile tanışmasını istemezler.
Bugünlerde “wikileaks” olayları da tam da Ortadoğu’da bir birlik, güven ve emniyet ortamının gelişmesi üzerine ilginç bir çıkartma harekâtıdır. Öncelikli olarak wikileaks hareketini medya planlama yönünden ele almak istiyorum. Daha sitede belgeler ortaya çıkmadan dünya kamuoyuna “sızdırılacak belgelerden” bahsedildi. Böylece her kesimin gözleri gelecek istihbari belgelere odaklandırıldı. Ardından belgeler açıldı ve içinden Ortadoğu çıktı. Yani “Türkiye’nin yenidünya üzerinde elde etmeye çalıştığı liderliğinin tescili” çıkmış oldu.
Türkiye, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu üçlüsü ile son beş yılda dünyanın adeta dengelerini değiştirecek çıkışlar yaptı. Sonuç olarak da bu çıkışlar sayesinde adaleti, küresel barışı ve herkes için demokrasiyi savunan devlet algısını taraflı tarafsız bütün devletlerin zihninde oluşturdu.  Şimdi korkulan durum ise Türkiye’nin büyüyen itibarının yanında gelişmekte olan ve küresel krize rağmen geri düşmeyen ekonomisidir. Artık Türk iş adamları dünyanın hemen hemen her tarafında büyük işlerin üstesinden gelmektedir. Bu güven ve güç eskimeye başlayan “Avrupa ilerleme felsefesinin” çöküşüne iyice hız vermektedir.
Wikileaks belgeleri ABD tarafından açıkça doğrulandı. Ama bunların bir devlet politikası olarak değil de sadece ilgili birimlerin araştırma ve istihbarat çalışmalarını içerdiği söylendi. Bunun üzerine Ahmet Davutoğlu, ABD’li meslektaşı H. Clinton’a “belgelerde Türkiye aleyhine geçen ifadelerden dolayı özel görüşmesinde özür dilettirdi”.  Doğal olarak da Türkiye’nin çıkışını engellemeyi amaçlayan belgeler aslında Türkiye’nin daha da üst seviyelere çıkmasının önünü açmış oldu.
Zira her zaman için ülkemizde ABD ile olan ilişkilerimiz yetkili ağızlardan tanımlanırken “ABD ile Türkiye stratajik ortaktır” denildi. Ne zaman ilişkilerimiz gerilse bu tanıma başvuruldu. Peki, stratejik ortaklık nedir?
Strateji aslında askeri bir terimdir. Daha sonraları ise değişik alanların da kullandığı ve uyguladığı bir yöntem ve teknikler bütünü oldu. Strateji, belli bir hedefe ulaşmak ve belli amaçların hedef elde edildiğinde erişilmesi için hedefe giden süreci amaçlar doğrultusunda en ince ayrıntısına kadar planlamaların bütününü kapsamaktadır.
Stratejik ortaklı ise iki ayrı öznenin ortak bir veya birkaç hedef üzerinden kendilerine bağlı olarak geliştirdikleri amaçları elde etmelerini imkân sağlayan işbirliklerini ifade eder.
Yani, Türkiye ABD ile stratejik ortaklık çalışmalarında hem PKK’nin tasfiye edilmesini ve böylece de bölgede daha güçlü hale gelmeyi amaçlarken, ABD ise Türkiye üzerinden Ortadoğu’yu her an için istediği şekilde kontrol altında tutmanın hesabını yapmaktadır. Böylece iki ortağın stratejk birliktelikleri doğal olarak da zaman içinde çatışmalara sebebiyet vermektedir. Hatırlayacak olursak, Abdullah Gül hükümeti döneminde 1 Mart Tezkeresinin meclisten ret oyu alması, Türkiye’nin İsrail’e karşı dünya genelinde bir kuşatma politikaları, Türkiye’nin komşuları ile sıfır problem ekseninde BM’de İran karşıtı oylamada ret oyu vermesi ile Türkiye’nin küresel bir aktör olarak kendini ortaya koyması Amerika’nın stratejilerine doğal olarak ters düşmektedir.
Esasında stratejik ortaklık hedefe ulaşılınca tükenen bir yapı içindedir. Böylece biz hiçbir zaman Amerika ile “dostuz” ifadesini rahatlıkla kullanamadık. Yani karşılıklı çıkarlar elde edilince bitecek bir işbirliğinden iki tarafta yıllarca bahsetti. “Ya yeni stratejik ortaklıklar geliştirilmeli ya da yeni stratejik ortaklar aynı hedefler üzerinde seçilmedir”.
Elbette Türkiye aleyhine gündeme sokulan belgeler sadece Erdoğan’ı yıpratma girişimleri değildir. Maalesef ülkemizin iç siyasi dinamikleri bu süreci böyle okumaktadır. Kemal Kılıçtaroğlu adeta arayıp da bulamadığı belgelerin wikileakstan çıktığını görünce yine sahte delikanlılığa bürünerek Erdoğan’a hitaben “getir İsviçre bankalarından temiz kâğıdını” ifadesini kullanacak kadar zayıf bir irade ortaya koydu.
Erdoğan’ı yıpratma girişimleri aslında Türkiye’nin 2012’den itibaren dünya siyasetini net bir şekilde yönlendirmesinin kaygılarıdır. Belki de dünya devletleri de ülkemizdeki yetersiz muhalefetin artık Ak Parti hükümetlerinin yaptığı çalışmaları ve politikaları taşıyacak güçte olmadığını çoktan görmüştür. En azından ülkemizi yeni bir koalisyon hükümetine devrederek ülkemizin dünya sahnesindeki hızlı çıkışını frenlemek ve yeniden boynu çekilen bir ülke oluşturmak eğiliminde içindedirler.
Artık Erdoğan’ı seven ve sevmeyen herkesin şunu anlaması gerekmektedir: Ya Erdoğan’dan daha fazlasını yapmalı ya da kuru iftira ve belgeler ile suyu bulandırmaya çalışmamalıdır. Zira Erdoğan’ın bulanık suda ne kadar da hünerli bir şekilde balık avladığını av ola ola fark edememiş olmamaları içler acısıdır.
Önceki hafta Fas dönüşü uçakta yan koltuğumda oturan Gineli bir genç kız elimdeki dergide Erdoğan’ın resmini görünce bana “Your President; He’s Perfect” (Başbakanınız Kusursuz birisidir) dedi.  Artık haritada bile yerini bilmediğimiz ülkelerin 21 yaşındaki gençleri dahi Erdoğan’ı tanıyorken Türkiye sınırları içinde Erdoğan’ı ve dolayısıyla da onun Türkiye ve dünya siyasetini tanıyamayanlara üzülüyorum.
Wikileaks Türkiye’nin hızını kesme ve başta komşuları ile diğer Ortadoğu ülkeleri ile arasını yeniden açma operasyonunu içinde barındıran sistemli bir çalışmadır. Ama sevinerek belirtmek isterim ki ülkemiz bu küresel yıpratma kampanyasından da oldukça başarılı çıkacaktır. Zira Sayın Gül konuyla ilgili olarak “Herkes açıklamalarında çok dikkatli olmalıdır” diyerek içine düşmemiz istenen tuzağın fark edildiğini ve Türkiye’nin bu engeli de aşacağını belirtmiştir. Artık 2012’yi sabırsızlıkla bekleyebiliriz.

Hiç yorum yok: