21 Eylül 2010

Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti (1889)

Kuruluş tarihinden on yıl sonra İttihad ve terakki Cemiyeti adını alan, Osmanlı İttihad Cemiyeti Osmanlı Devletinin son dönem siyasi ve sosyal hayatına oldukça derin etkiler bırakmış bir harekettir. Osmanlı Devletinde, Batılılaşma fikrinin en hızlı savunucularını bir araya geriren bu cemiyet ilk önceleri reformların gerçekleştirilerek, Osmanlının toplumsal ve siyasal yapısında köklü değişikliklere gidilmesini benimsemişlerdir.

Cemiyetin kurucuları dönemin eğitimli gençleridir. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin birinci sınıf öğrencileri 2. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine pozitivist bir batı felsefe anlayışıyla karşı çıkarlar. İlk ciddi toplantılarını gizli olarak Edirnekapı dışında bir kahvehanede 1889’da gerçekleştirirler.  Toplam 12 üyenin katıldığı toplantı sonucunda, Ali Rüştü aralarındaki en yaşlı üye olarak başkanlığa getirilir. Bu toplantıda alınan en önemli karar cemiyetin üyelerini oluştururken uygulayacağı sistem üzerine olanıdır. Bu maksatla Carborani teşkialtlanma ve üye kabul etme usulü kabul edilerek her bir üyeye bir numara verilir. İlerleyen toplantılar “on ikiler veya incir altı toplantıları”  olarak anılmaktadır.

Cemiyetin üyelerinin çoğu ya masondur yâda yine mason localarından olan Carborani’ye üyedir. Osmanlı’nın idari ve siyasi yapısının değiştirilmesini amaçlayan cemiyet üyeleri kendilerine takip edecekleri düşünce yolunu da pozitivizm ve materyalizmden seçmişlerdir.
Mekteb-i Şahane’de hızlı bir itibar artışı yakalayan cemiyet artık her hafta Cuma günleri toplantılarını gizlilik içinde devam ettirmektedir. Fakat 1892 yılına gelindiğinde Sultan bu durmadan haberdar olacaktır ve cemiyetin üyelerini dikkatlice izlettirecektir. Abdülhamit’i devirmek için her türlü planı tertiplemek isteyen cemiyetin özellikle Sultan’a karşı bir suikast girişimi planı tertiplemek isteyişi yine kendi içindeki bazı üyelerince engellenmiştir.
Cemiyetin yurt dışındaki teşkilatlanması da ayrıca üzerinde durulması gereken önemli bir husustur. Zira 1889 yılında Paris’te Ali Rıza Bey’in başkanlığında, aralarında Mehmet Ali Paşa, Recep Fuat ve Sami Paşazade Sezai’nin de bulunduğu ilk şube açılmıştır.
1897 yılında Cenevre’de Dr. İshak Sukuti ‘nin kuruculuğunda, Abdullah Cevdet, Ethem Ruhi ve Mustafa Ragıp tarafından ikinci şubesi açılmıştır. Aynı yıl Kahire’de İshak Sukuti’nin girişimleriyle yeni bir şube daha açılmış ve Tunalı Hilmi, Hoca Kadri ve Salih Cemal da bu şube de vazifeler almıştır. 1908 yılında ise Selanik’te Talat Paşa başkanlığında dördüncü şube kurulmuştur. Selanik şubesinde öne çıkan isimler arasında Hüseyin Kadri, Şükrü Bleda, Enver Paşa ve İpekli Hafız İbrahim yer almıştır.
Cemiyet fikri hususlarını daha çok yurt dışındaki şubelerince çıkarılan gazetelerin kaçak yollardan Osmanlı’ya sokulması ile yaymaya çalışmıştır. Meşvered, Mizan ve Osmanlı gazeteleri bunlar arasında yer alan önemli yayın organlarıdır.
Sutan Abdülhamit cemiyete üye birçok ismi yeniden Osmanlı’ya geri getirebilmek adına Ahmet Celalettin Paşa’yı Avrupa’ya göndermiştir. Amacı Jön Türkleri belirli kadrolara ihsas ederek giriştikleri bu hamleden vazgeçirmekti. Bunun için haklarında çıkartılan birçok yargı kararları da kaldırılmıştır. Bu davet kısmı olarak cevap görmüş ve cemiyetin bazı önemli isimleri yurda dönüp Sultan’ın emrinde çalışmayı kabul etmişlerdir. Böyle bir tutumları da tabii olarak arkadaşları tarafından şiddetli olarak eleştirilmelerine vesile olmuştur.
1907 yılında Paris’te düzenlenen Jön Türkler Kongresi’ne daha çok Ermeni, Yahudi ve Rum-Arnavut kökenli isimler davet edilir. Hatta Ermeni Taşnaksutyun Partisi de kongreye davet edilen kurumlar arasındadır. Kongrede özellikle Prens Sabahattin’in İngiliz ve ABD taraflı fikirleri kabul görmemiştir. Diğer üyelerin ortak kararı ise Abdülhamit’in hali, yani tahttan indirilmesi üzerineydi. İki defa düzenlenen Jön Türkler kongresinden belli bir netice kendilerince elde edilememiştir.
Cemiyetin üyelerinin yapısal farklılıkları doğal olarak cemiyetin ortak bir düşünce etrafında toplanamamasına sebep olmuştur. Bunun sonucunda da Prens Sabahattin ve yanındakiler Adem-i Merkeziyetçiliği yani Osmanlılık İdeolojisini savunurken, Ahmet Rıza ve ekibi materyalist-pozitivist milliyetçiliği, Mizancı Murat ve yandaşları da İslamcılığı savunmuştur.
İttihad ve Terakki Cemiyeti resmi olarak 1918 yılında kendi kendine fesih kararı alarak kapanmıştır. Masonik ve gizli yapılanması hakkında resmi tarihimizde bizlere sunulan bilgiler bulunamamaktadır. Fakat konu üzerinde özellikle günümüzde “Ergenekon” olayı ile ilgili olmak üzere yeniden kafalar kurcalanmaya, tarih sayfaları tekrardan açılmaya başlanmıştır. Zira 1918 yılında birden ortadan kaybolan cemiyetin, oldukça etkin bir teşkilat yapısına sahip iken üyelerinin sır gibi tarih sahnesinden çekilişi ve akıbetleri günümüzde yeniden incelenmeye başlanmıştır.
Carborani mason teşkilatının izlerini taşıyan cemiyet ihtilalci bir yapı içindeydi. Hiçbir zaman kuruluş dönemlerinde iktidara kendileri oturmak istememişler sadece reformların uygulanmasını ve kendi fikirlerini temsil edecek idarecilerin koltuklarda yer almasını benimsemişti. Bu şekilde saray ve ileride de hükümet üzerinde etkili olmayı bir siyasal strateji olarak benimsemişlerdi.
1908 yılından sonra ikinci meşrutiyetin ilanıyla beraber İstanbul’a yerleşmeleri ve artık herkesçe biliniyor olmaları dahi gizlilik anlayışlarını çok da değiştirmemiştir. 1918 yılında sonra cemiyetin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin birçok kurumunda yeniden yapılanmaya başladığı 1930’lı yılları izleyen süreçlerde tespit edilmektedir. Hatta Mustafa Kemal’in de bu durumu fark ettiği ve bazı önlemler aldığı da bilinmektedir.
Cumhuriyet dönemindeki darbelerin hazırlanış şekillerine baktığımızda ise Albay Talat Aydemir’in tıp ki 1908 darbesine benzer bir şekilde darbeleri hazırladığı ve uyguladığı görülmektedir. İlginç olan bütün bu darbelerin Üsküdar’da Mahmut Şevket Paşa’nın konağında yapılıp geleneksel yemin törenlerinin de yerine getirilmiş olmasıdır. Mahmut Şevket Paşa, Carborani mason gurubuna üyedir ve örgütçe sadarete getirilmek üzere bazı oyunlar döneminde mason teşkialtlarınca tertiplenmiştir.
İttihad ve Terakki bu darbelerden sonra Özal döneminde suikast girişimi ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Refah-yol hükümetine karşı 1900’lü yılarda iç ve dış kanallarla oluşturdukları korku, gerilim ve baskın psikolojik strateji etkisiyle bu hükümeti de devirmeyi başarmıştır. Aynı şekilde örgüt gizli çalışmalarını Recep Tayyip Erdoğan dönemlerinde de devam ettirmek eğilimi içinde olmuştur. Fakat bu defa karşısında tarihi çok iyi bilen bir lider çıktığından umduğunu bulamamıştır.
İlginç olan en önemli husus ise İtthad ve Terakki Cemiyetinin genç aydınları sözde, batıdan özgürlük, hürriyet ve demokrasi getirmenin derdinde olmalarıdır. Günümüzde bu bahsettikleri kavramlar Erdoğan tarafından ülkemize getirilmeye çalışılırken neden hala inatla buna direnmektedirler? Yoksa gerçekte özgürlüklerden yana değil miydiler? Zira Mason birimi olan Carborani bugün ülkemizde nasıl ve nerelerde teşkilatlanmaktadır? Bu sorunların cevabı demokratik bir Türkiye özlemini duyanların hasretle beklediği cevaplar olsa gerek.

Hiç yorum yok: