Gençlik kavramı aslında toplumsal yapımıza ne zaman ve nasıl girmiştir ben buradan başlamak istiyorum. Ülkemizde gençlik ve onun her alandaki uzantılarının kayıtlı tarihi yaklaşık 150 yıl öncesinin Osmanlı idari yapısında karşımıza çıkmaktadır. 19. Yüzyıl gençlik sorunlarının, gençlik teşkilatlanmalarının ve gençlik eylemlerinin hafızamızda başladığı olayları içermektedir.
İllegal nitelikte ilk öğrenci cemiyetinin tarihi 1862’ye inmektedir. Mekteb-i Tıbbiyeyi Şahaniye öğrencileri arasında olan Miralay Dr. Kırımlı Aziz İdris, Eyüp Sultan’da bazı arkadaşlarıyla birlikte aynı isimli öğrenci teşkilatını kurmuştur. Dört yıl kadar bu isimle ve gizli olarak toplanan teşkilat sonra ismini Tıbbiyeyi Osmaniye olarak değiştirmiştir. Cemiyetin maksadındaki olumlu kanaatler Sultan’a arz edilmiş ve Sultan tarafından ayda bin kuruşluk kırtasiye bedeli bağlanarak resmi bir hüviyete bürünmüştür.
Bu tarihten itibaren yaklaşık 150 yıl boyunca Osmanlı’dan Cumhuriyetin ilerleyen yılları boyunca birçok gençlik yapıları ve dernekleri kurulmuştur. Bunların göze çarpan temel özellikleri;
a) Osmanlı dönemine denk düşen gençlik teşkilatları “yenilikçi, özgürlükçü ve siyasi nitelikli, yarı resmi veya gizli teşkilatlar,
b) Cumhuriyetin ilk dönemlerine denk gelen gençlik teşkilatları, daha çok milliyetçi, resmi nitelikte ve üniversiteli gençlerce kurulmakta,
c) 1950’lı yıllardan sonra ortaya çıkan gençlik teşkilatları milliyetçi ve komünist yapıda, üniversite ortamlarında kurulan gençlik yapıları ve devlet tarafından destek alamayan, böylece siyasal alanda yasaklı gençlik dernekleridir.
Genelde bu üç tanımlama etrafında ülkemizdeki gençlik yapılanmalarından söz edebiliriz. Doğal olarak da bu üç evrenin ele almaya çalıştığı gençlik sorunlarını da dönemlerinin özelliklerine göre inceleyebiliriz.
Yukarda değindiğim bir konuya yani gençlik kavramının ülkemizde konuşulmaya başlandığı ortamları da söylemekte fayda olacaktır.
Esasında gençlik siyaset bilimince Ortaçağ sonrası Avrupa’sının üzerinde durmaya başladığı bir evredir. Daha önceleri çocukluk ve olgunluk diye nitelendirilen insan evresi hümanist düşüncenin gelişmesiyle birlikte Avrupa’da gençlik kavramının da yeniden toplumsal yapı içinde incelenmesini beraberinde getirmiştir. Bu döneme kadar Avrupa’da genç insanlar (14-24 yaş arası) yetişkin insanlar olarak tanımlanmaktaydı.
Gençliğin bir evre olarak incelenmeye başlamasıyla birlikte kamusal alanda gençlikle ilgili sorunlar da türemeye başlamıştır. Gençlik hakları, sorunları, sorumlulukları gibi konular üzerinde çeşitli araştırmalar ve raporlar hazırlanmıştır.
Dönemin Osmanlı’sında genç insanlar aile yapısı içinde değerlendirildiğinden ve aile de İslam dini gereğince korunduğundan gençler çok da fazla sorunlarla karşı karşıya bulunmamaktaydı. Bir de tarım toplumu olmanın sağladığı toprağa bağlı bir hayat sürme Osmanlı gençliği için siyasal bir düşünce üretmeye elverişli olmuyordu. 1800’lü yıllara gelindiğinde Osmanlı’da başlayan değerler çöküşüne bağlı olarak aile hayatının değişime uğraması, devletin savaşlardan yenik ayrılarak yeni topraklar elde edememesi ve buna bağlı olarak gelirlerinde azalmalar olması ile ülkeye giren sanayileşme, yenileşme ve fikri akımlar ile Osmanlı gençliği bir anda kendisini eylemci bir yapı içinde bulmuştur.
Bu süreç öyle bir nitelikte gelişmiştir ki bir anda Osmanlı toplumundaki gençler ya Sultandan yana ya da devrimden yana olmuştur. Devrimden yana olanlar için esas olan sultanın tahttan indirilmesiydi. Yoksa yerine geçen yeni padişahın istenilen bir hüviyette olup olmaması yeterli değildi. Ne de olsa hürriyetçi fikir akımlarının bir sınırı bulunmamaktaydı. Çünkü bazı genç hareketlerin devirdiği padişahların yerine geçen yeni sultanlar bizzat kendisini destekleyerek tahta çıkartan gençler tarafından yeniden devrilmek istenmiştir.
Avrupa’dan gelen birçok kavrama yabancı kalındığı gibi gençlik kavramına ve dolayısıyla gençliği siyasal bir nitelikte işleyen tüm düşünce akımlarına da Osmanlı yine yabancı kalmıştı. Bunun sonucunda da ortaya çıkan çatışmaların çözümlerini önleme adına fikir üretmektense baskı ile olayları örtmenin hesabı yapılmıştır.
İşte asıl söylemek istediğim burada saklıdır. Yani gençliğin dillendirdiği bir sorun; bu sorunun niteliği, sorunun gençler nasıl tarafından üretildiği ve algılandığı önemli olmaksızın bütün gençlik sorunlarının baskı ile çözülme gayreti bu topraklarda 150 yıldır devam etmektedir.
Siz bu sorunlara isterseniz işsizlik, isterseniz siyasal haklar, isterseniz de toplumsal eşitsizlik deyin. Adı ve niteliği her ne olursa olsun gençlik sorunlarının gençler tarafından algılanış şekli aynıdır.
Birleşmiş Milletler ilk kez 1985 yılını “Gençlik Yılı” olarak tertipleyerek uluslar arası katılımlar ile gençlikle ilgili bazı konular üzerinde çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu etkinlik on yıl sonra 1995 yılında raporlanarak ilgili konulara çözüm önerileri getirilmiştir. Günümüzde tekrardan ise Ağustos 2010-2011 arası gençlik yılı ilan edilmiştir.
Ülkemizde ise ilk kez Rahmetli Turgut Özal Başbakan iken 1988 yılında, Milli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel tarafından “gençlik yılı” ilan edilmiş ve bu amaçla Ankara’da etkinlikler düzenlenmiştir. Fakat bu etkinliklerin akıllarda bıraktığı en önemli izler sol görüşlü gençlerin polisler tarafından şiddet kullanılarak bastırılmasıdır. Üstelik bütün bu çatışmaların çıkış sebebi, salonda önce söz isteyen sonra da görüşlerini dillendiren gençlerin yetkililer tarafından dinlenilmemesidir.
Öyle anlaşılıyor ki ülkemizde gençliği kendisini ifade etmekte hayli zorluklar içindedir. Belli bir zaman daha gençliğimizin kendini ifade ederken dinlenmeyeceği de ortadadır.
Bugünlerde ülkemiz gençliği oldukça dağınık bir niteliktedir. Yani zihinsel olarak oldukça farklı alanlara kaymalar bulunmaktadır. Bu farklılıkların yoğun olarak yaşanması belki sıcak gelişmeleri içermeliydi ama farklılıkların özellikle gençleri ilgisiz ve kayıtsız kılmasının en önemli sebebi “gençler artık mevcut sorunlarının çözümlerinin başkalarının vaatleriyle gerçekleşmeyeceğini” fark etmiş durumdadır.
Bu bakımdan daha bireyselci ve kişisel yaşayan genç kitleler ortaya çıkmıştır. Bu durum sağ ve sol kanatlardaki birçok gençlik yapıları için ortak bir özelliktir.
Şimdi ise bir gençlik hareketinin çıkıp bu gençleri küstükleri merciler ile yeniden barıştırma fırsatını gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Yani siyaset ile gençlik arasında kapanan kapıların tekrar açılması, bilinçli bir gençlik örgütünün inisiyatifiyle olacaktır.
Siyaset kurumu ile gençlik yapıları arasındaki sorunların ortadan kalkması ve karşılıklı güvenin yeniden inşa edilmesi için ise özellikle siyaset kurumunun gençlik sorunlarından korkmaması gerekmektedir. Gençliğin enerjisinden çekinen, onun sorunlarını sumen atı eden, dillendirdiği sorunları üst perdeden “gençlere bu duygu ve düşüncede oldukları için suçluluk aşılayan” siyaset kurumu uzun vadede seçmen noktasında tabanını kaybeder. Kendi tabanını geniş genç kitlelere yayamayan bir siyasi parti de uzun vadede insan kaynaklarını temin edemeyeceğinden ciddi sıkıntılar çeker.
Bu bakımdan ülkemizde gençlik sorunları 150 yıldır sadece gündelik söylemleri ve gündelik şekilleri değişerek günümüze kadar gelmiştir. İçerik ise aynı kalmaktadır. Buna karşılık olarak da gençliği anlaması gereken gerek siyaset kurumu ve gerekse devlet organları “yok sayma” siyaseti üreterek gençleri sorunları üzerinden hiçe sayma eğiliminde olmuştur.
Artık günümüz gençleri, kendi sorunlarını çözmeleri için kahramanları değil kendilerine verilmesi gereken imkân ve ortamları aramaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder