18 Eylül 2010

1980 Sonrası Gençliğin Eleştirilmesi

Ülkemizde gençlikten söz edilirken daha çok 1980’lı yıllar sonrasından bahsedilir. Bu dönemde gençlik eleştirilen bir halde karşımıza çıkar. Sanki 1960’lı ve 80’lı yılların arasında gerçekleşen tüm kargaşaların ve anti-demokratik girişimlerin faturası bugünün gençliğe kesilmek istenircesine 80’yıllardan sonraki gençlik suçlanır.
Gençliğin suçlandığı tarafına baktığımızda “derin bir sessizlik” içinde olmasıdır. Yani memleket meselelerine karşı ilgisizliğiyle yerel ve ulusal sorunlar karşısında herhangi bir girişim içinde olmaması gençlerin siyasal söylemlerce sıkıştırıldığı alandır.

1980’lı yılların oluşturduğu gençlik “ülkesi için değil kendisi için yaşayan gençlik” kitlesi olarak eleştirilmekte ve “apolitik, bencil, kayıtsız” gibi ifadelerle tanımlanmaktadır. Gençliğin eskisi gibi bir siyasal kategori içine girmemesi tabii ki eleştirilerin kaynağı ile ve niteliği ile yakından ilgilidir.
Gerçekte seksen sonrası dediğimiz gençlik siyaset ile ilgisiz midir? İki binli yıllarda özellikle iletişimin gündelik yaşantımızı sarmış olmasına bağlı olarak gençlik nasıl olur da siyasetin ve dolayısıyla toplumsal sorunların çözümünün odağında yerini alamaz?
Elbette bu sorunun dahi soruluş şekli çok doğru mudur, muhakkak tartışılması gerekir. Çünkü “apolitik” kavramının nasıl ve neye göre tanımlandığını iyi bilmemiz gerekir. Yani öncelikli sorumuz “apolitik dediğimiz günümüz gençliği, kıyaslandığı eski gençlik yapılarına göre gerçekten de siyasetin dışına mıdır”?
Türkiye’de gençliğin siyaset sahnesinde bir aktör olarak ne zaman girdiği ile başlayalım. Cumhuriyet öncesinde 1550’lı yıllara indiğimizde Osmanlı döneminin medreselerinde okumakta olan gençler dönemlerindeki bazı gelişmelerin etkileri altında bir takım gençlik ayaklanmaları ve isyanlarını meydana getirmişlerdir. Genel olarak bu ayaklanmalara “medreseli ayaklanmaları” denilir. 1590’lı yıllar da bu hareketler dönemin diğer sosyal tabakalarındaki hareketler ile birleşerek “celal-i ayaklanmalarıyla” birlikte anılır.
Bu tarihten itibaren Osmanlı’da gençlik hareketleri denildiğinde akıllara ilk önce medrese ve çevresindeki gençlik gurupları gelmektedir. 1800’lü yılların ilerleyen dönemlerinde ise medrese gençliğinin yerine askeri liseler ve askeri yapılardaki gençlik ayaklanmaları dikkat çeker. Bunun başlıca sebebi de Islahat girişimlerinin Osmanlı toplumunun belli bir kesimini oluşturan askeri tabakada meydana getirdiği yenilik karşıtı rahatsızlıkların cereyan halidir.
Daha sonraki dönemlerde özellikle Osmanlı Devleti’nin gerileme hızı arttıkça devleti kurtarma akımları da boy göstermiştir. Bu akımların çoğunun yurtdışından ithal fikirler ile oluşturulması her ne kadar bu yazının konusu olmasa da genç zihinlerin bu akımlarda etkin aktörler olarak karşımıza çıkması incelemeye değerdir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde karşımıza çıkan Jön Türkler “hürriyet” adına bazı gençlik yapılanmalarına girişmişlerdir. Bunlar arasında öne çıkan guruplar arasında amacı Sultan Abdülmecid’i tahttan indirmek olan “Fedailer Cemiyeti” bulunmaktadır. Belli bir programı ve doktrini olmayan bu gurubu ilerleyen tarihlerde daha programlı bir teşkilat niteliğine bürünecek olan “Genç Osmanlılar” Cemiyeti takip eder.
1910’lu yıllara geldiğimizde ise artık gençlik yapılanmaları daha çok gençlik kavramı etrafında meydana gelen teşkilatlar olarak dikkat çeker. Zira önceki yapılanmaların çoğu Osmanlı Sultanları’nın iktidar ilişkilerine yöneliktir. Bu bakımdan Sultanı tahttan indirmek ve yerine kendilerine yakın saydıkları başka bir sultanı tahta çıkarma amaçlarını taşırlar. Osmanlı Devletinin yıkılması asla düşünülmemiştir.
1916 yılından itibaren “Genç dernekleri” kurulur. Bu derneklerde daha çok gençlerin sportif etkinliklerde yer almaları, bedensel ve zihinsel gelişimlerini tamamlamaları için bazı programlar uygulanır. 12-17 yaş arası gurup Gürbüz derneklerine, 17 ve 20 yaş arası gençler de Dinç derneklerine üye yaptırılır. Bu derneklerin başlıca amacı dönemde okuma yazma oranı gençler arsında %12 civarında olduğundan okuma yazma imkânı olmayan gençleri belli alanlarda eğitmek ve kontrol altında tutmaktır. 1917 yılına gelindiğinde bu derneklerin sayısı toplamda 706’ya ulaşmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemlerde gençlik yapılanmalarının 1940’lı yıllara kadar daha çok devletin bazı programlarında işlendiğini görürüz. Ama 40’lıyıllardan sonra özellikle ülkenin içine düştüğü ideolojik çalkantı yeniden siyasal alanda gençlik yapılanmalarını oluşturur. Özellikle 1912 yılında kurulan Milli Türk Talebe Birliği bu dönemde etkisini yeniden artırarak üniversite çevrelerinde etkinliğini devam ettirir.
Aynı dönemin en güçlü gençlik yapıları arasında ise sağ ideolojik çevrede 1951 yılında kurulan “Milliyetçiler Federasyonu” ve onun ek uzantıları bulunurken sol tarafta ise “Türkiye Gençler Derneği” ve birlikte hareket ettiği üniversite gurupları yer almıştır.
1960-70 yılları arası Türkiye’de özellikle üniversite ortamlarındaki gençlik teşkilatlanmalarının sayısının oldukça hızlı bir şekilde artığını görürüz. Fakat bu sayısal fazlalık esasında iki ideolojinin etrafında toplanmaktadır. Sağ-sol. Bu ideolojik kamplaşmanın sağ kanadını milliyetçi kesim, sol kanadını da Marksist nitelikteki kesimler oluşturmaktaydı.
1980’li yıllara geldiğimizde milliyetçi ve Marksist kesimler özelikle 80’ ihtilalı ile belli oranda sindirilmiş ve susturulmuştu. Bu bakımdan gençlerin eski usullere uygun olarak çatışma ve kargaşa nitelikli yapılardan uzak kalmaları da gayet doğaldır. Fakat 80’ sonrası kuşağın eleştirildiği boyut işte tam da bu can alıcı noktadır.
Günümüz gençliğinin özellikle sokak eylemleri düzenlememesi sesini anti-demokratik niteliklerde çıkarmaması onların eleştirilerin kucağına düşmesine sebep olmaktadır.
Yazımızın başında sorduğumuz soruyu hatırlayacak olursak “apotilikliği neye göre tanımlayacağız” sorusu rengini belli etmektedir. Günümüz gençliğine eleştiride bulunan kuşaklar ve kesimler seksen sonrası gençleri fikir noksanlığı yüzünden değil de eylem noksanlığı yüzünden eleştirmektedirler. Bu durum apaçık ortadadır.
Oysaki sürekli istenen okuyan, düşünen, konuşan ve uygulayan bir gençlik hayali değil miydi?
Şimdi neden gençlerin yeniden sıcak hareketler içine girmesi beklenmektedir ki?
Günümüz de Recep Tayyip ERDOĞAN da gençlere seslenirken “'Okuyun, okuduğunuzu düşünün, ancak bu da yetmez düşündüğünüzü uygulayın ve ondan sonra da neticelendirin. Kısaca oku, düşün, uygula ve neticelendir" demektedir.
Günümüzdeki gençlik yapılarının niteliklerine bir göz attığımızda daha çok entelektüel bir havanın hâkim olduğunu görmekteyiz. Tabi bu entelektüelliğin içinin ne kadar doldurulduğu şuan da bizim için çok da önemli değil. Ama esas olan hangi kutupta olursa olsun ülkemizdeki gençliğin kendisi ve devleti için bir söz söyleme çabası içinde olduğu bunun için de söz hürriyetini kendisine veren gençlik yapılarının içinde yer alama arzusu içinde olduğudur.
Her kim günümüzde gençlere düşüncelerini açıkça ifade etme imkânlarını sağlıyorsa ülkemiz gençliği kendini o guruba, çok da fazla radikal guruplar olmamak kaydıyla, dâhil etmektedir.
Bu bakımdan Ak Parti Gençlik Kolları kuruluş felsefesi olarak bu misyonu sahiplenme noktasındadır. Fakat günümüzde bu özelliğini ne kadar yerine getirebiliyor bu sorunun da iyice irdelenmesi gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki gençlik tarihimizin özünde “hürriyet” kavramı yer almaktadır.  Özellikle “gençlik” kavramı bir nesil olarak kamusal alanda incelenmeye başlandığından beri yani 1800’lü yıllardan beri, gençlik siyasal alana bir şekilde girme veya dâhil edilme eğilimindedir. Ama ütün bu intikal hareketlerinin özünü “hürriyet” içermektedir.
Bu bakımdan günümüzde gençlerin akli ve fikri olarak kendilerini hür hissedebilecekleri gençlik yapılanmalarına ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu hür ortamları kendilerine sağlayacak olan siyasi parti teşkilatlarının da gençlerin özgür iradelerini kullanmalarından özellikle korkmamaları gerekmektedir. Böyle bir korkunun üretildiği parti teşkilatlarında gençler kendi hedef kitleleri olan diğer gençlikle iletişim kuramamaktadır. Bu iletişim eksikliği de oradaki gençlik yapısının belli bir çevrenin elinde kalmasını sağlamakta ve zamanla da marjinalleşmesine yol açmaktadır.
Bu bakımdan günümüzde gençlere hür düşünce ve kendini ifade etme niteliğini sağlayan AKGENÇLİĞİN bu özelliğini devam ettirebilmesi yukarıdaki formülü yeniden işleyerek devam ettirmesine bağlıdır. Aksi halde zaman ilerledikçe kendini farklı kıldığı diğer gençlik teşkilatlarına benzeşmekten korunamayacaktır.

Hiç yorum yok: