17 Haziran 2010

Bilgi Toplumu ve Kavramları Hakkında Bazı Tartışmalar

Bilgi toplumu denince zihinlere ilk önce toplumda yer alan her bir bireyin etraflıca bilgi ile iç içe yaşadığı gelmektedir. Oysaki durum hiç de böyle değildir. Her bir bireyin bilgi ile iç içe yaşadığı ve olumlu bir bilgi üretim-tüketim ilişkisi içinde olduğu tam da gerçeği yansıtmamakta aksine daha reel bir durumu ortaya koymaktadır. Bilgi toplumu içinde bilgiden yoksun, sahip olduklarının birer aldatmaca olduğunun farkına varan kesimlerin çoğulluğu da artmaktadır. Bilgi toplumu kavramıyla kuşatılmak istenen toplum çok da iyi bir konumu işgal ediyor anlamına gelmez. Aksine bilgi toplumu nitelemesiyle karşı karşıya kalan bir toplumda bazı işlerin aksadığından söz etmek mümkündür. Bu tartışmaya girmeden evvel öncelikli olarak bilgi toplumunun tarihsel süreç içindeki temel değişkenlerine bakmamızda fayda olacaktır.

Hızlı teknolojik gelişmeler beraberinde getirdiği kitle iletişimi ve diğer iletişim kanallarının yaygınlığı, kullanımı ile tüketimi bakımından beraberinde bilgi toplumunu da getirmiştir. Bu bakımdan teknolojinin günlük hayatımıza olan her türlü yansıması nedeniyle bilgi toplumu kavramı hayatımızın hemen hemen tüm yapısına sirayet etmiş bulunmaktadır. Bu teknolojik gelişmelerin, özellikle İnternet, İntranet ve Web gibi iletişim alanında meydana gelen yenilikler ve ilerlemeler hayatımızı daha etkin kuşatmış ve böylece de toplumsal yapımızda ve ilişkilerimizde bazı değişmelere sebep olmuştur. Teknolojik gelişmeler, çalışma ortamlarımızı, iletişim araçlarımızı ve hatta günlük hayatımızı değiştirmektedir. Bir başka söylenişle, sana¬yi toplumundan bilgi toplumuna geçiş hızla ilerlemektedir.

Bilgi toplumuna geçiş süreci detaylı incelendiğinde görüyoruz ki, değişen ve ge¬lişen dünyada, gerek birey olarak gerekse de organizasyon olarak başarılı olmanın yolu bilgiye nasıl erişileceğini, nasıl tutacağını ve nasıl yönetileceğini bilmekten ge¬çecektir. Bilgiye erişim, bilginin muhafazası ve nasıl yöneltileceği ile bilginin nasıl üretildiği bilgi toplumunun karşıya kaşıya kaldığı önemli bir sorunudur. Bu kavramların geliştirilmesi bilgi toplumu anlayışının da yerleşmesine zemin oluşturmaktadır. Zira bilgi toplumu denilince ilk etapta bilginin yayılması hakkındaki zihinlere çağrışımlar gelmekte iken, kimlerin bilgiye hükmettiği ve onu istedikleri yönden dağıttıkları soruları devamında aynı zihinleri meşgul etmektedir.

Bilgi toplumunun tarihsel süreç içindeki gelişimini incelediğimizde ilk önce aynı toplum içindeki farklı kuşaklar arası ilişkiler dikkatimizi çekmektedir. Toplumun eski ile yeni kuşakları bilginin farklılaştırmasıyla birlikte birbirinden iyice mesafe ayrımına gitmektedir. Özellikle topluma enjekte edilen bilgilerin mahiyeti eski kuşakları daha muhafazakâr hale getirirken yenilikçi kuşaklar ise daha modern bir tavırda eski olan ile kültürel ve diğer ilişkiler bakımından uzaklaşmakta, onlar da eskiye yabancılaşmaktadırlar. Böylece toplumun kuşakları arasında belirginleşen bu yabancılaşma aynı zamanda bilgi toplumu kavramının bir zaferi olarak da ileri sürülmektedir. Bu yabancılaşma iki kuşak arasında aynı konu hakkında farklı davranış ve düşünüş kalıpları ile kendini ortaya koymaktadır.

Elbette bir toplumun her bir bireyi bilgi toplumuna geçiş sürecinde diğerleri ile eşit imkânlara sahip olmayacağı için doğal olarak toplum içinde farklı katmanlar bu geçiş sürecine değişik zaman dilimlerinde adapte olurlar. Bu farklı zamanlardaki erişim bir toplum içinde olabileceği gibi farklı toplumlar arasında da belirgin olarak görülmektedir. Mesela Avrupa kıtasında yer alan bir toplum ile Asya kıtasındaki bir toplum eş zamanlı olarak aynı kültürel seviyeye gelmemektedir. Diğer yandan ülkemizde taşrada yer alan topluluklar ile İstanbul veya şehirlerde yaşayanlar arasında buna benzer farklılıkların olduğu apaçık ortadadır. Elbette ki bu durum ilgili toplulukların bazı teknolojik gelişmeleri gündelik hayatları içinde dolaysız olarak görmeleri ile yakından ilgilidir.

Bilgi toplumlarının şekillenmesi sadece teknolojinin katkısıyla olmamaktadır. Bunun yanında bilgi türlerinin de önemli katkıları bulunmaktadır. Tarih içinde değişik topluluklarda farklı bilgi türleri o toplumların genel karakteristik özellikleri üzerinde etkili olmuştur. Bilgi türlerindeki bu farklılıklar doğal olarak insanların gündelik hayatlarını yaşama şekillerine de etki etmiştir. Daha çok dini algılayış ile yaşayan topluluklar ile dinsel inançtan yoksun, insan aklını başat alan inanışların hâkim olduğu topluluklar arasındaki belirgin farklar buna destek mahiyetindedir. Kitle iletişim aralarında meydana gelen hızlı gelişim bazen toplumun mevcut bilgi yapısını desteklemekteyken bazı durumlarda da değişime uğratarak özellikle dinsel inançların yoğun yaşandığı kapalı, muhafazakâr toplumları özgürleştirici mesajlar ile insanları yeni bir anlayış çerçevesine yerleştirme eğilimi içinde olmaktadır. Böyle durumlarda da toplumsal bir kaos ortamı ortaya çıkmakta fakat bilgi akışı bu yeni hamleyi destekleyici tavrını devam ettirdiği müddetçe toplum bu yeni yapıya adapte olmaktadır. Zira yukarda bahsettiğimiz eski ile yeni kuşaklar arasındaki yabancılaşma neticesinde eski kuşaklar gücünü yitirirken yeni kuşaklar bu hegamonik ilişkide galip gelmektedirler.

Bilgi toplumu kavramının diğer bir özelliği de bilgi sosyolojisi ile olan yakın ilişkisidir. Burada öne çıkan isimler arasında Bacon, toplumsal yapıların bilgiyi etkileyerek onu zorunlu bir değişime tabi kıldığını belirtir. Toplumsal Etilerle dönüşerek yeniden biçimlenen bilgi kalıpları toplumun egemen yapısına boyun eğmektedir. Bunun yanında da Saint-Simon toplumsal kurumların her zaman ve her toplumda çağın egemen düşünceleri ile uyum içerisinde bulunduğunu belirtir ve üretimin yalnız maddi üretimden olmadığını diğer taraftan bilgi üretiminin de maddi üretim kadar önemli olduğunu belirtmişlerdir.

Yukarıda ki bahsettiğimiz bilgi sosyolojisi bakımından bilginin nesnellik veya öznellik durumu bilgi toplumunu anlamak için bize daha farklı bir bakış açısı oluşturmaktadır. Klasik dönemler ile modern dönemler arasında bilgi sosyolojisi bakımından bir değerlendirme yaptığımızda iki farklı yapıda da esas olanın hükmedenin otoritesini korumada başvurduğu kaynaklarını nitelikleri olduğu ortaya çıkmaktadır. Klasik dönem toplumlarında devlet ve toplum ilişkisi ile piyasa ve ekonomik ilişkiler güçlü olanın gücünü pekiştirme yönünde oluğu şeklindedir. Bu güç ilişkilerini değiştirebilmenin belki de en yetkin şekli savaşmak kavramıdır. Zira günümüzde bu güç dengesi savaşlardan çok savaş teknolojisi ile diğer bilgi teknolojilerini elinde bulunduranlar tarafından oluşturulmaktadır.

Bilgi toplumu kavramını daha özel olarak inceleyecek olursak karşımıza ilk önce bilgi kavramı çıkmaktadır. Bilgi genel olarak insan aklının yetkinlik derecesi olarak nitelendirilebilir. Etrafımızdaki olguları, olayları veya şeyleri anlamada aklımızı kullanırız. Ve elde ettiğimiz bilgiler ile de zihinsel dünyamız ile gerçek dünya arasında ilişkileri kurarak kendimize ait psikolojik bir uzam geliştiririz. Bu psikolojik uzamda ise inançlarımız, kültürlerimiz ve değerlerimiz yer alır. Bizim sahip olduğumuz bu özel bilgileri sınıflayan ve kategorize eden daha üst ve genel bilgi kalıplarına da sosyolojik bir varlık olmamız hasebiyle biat ederiz. Biat ettiğimiz kimi zaman bir din odlusu, kimi zaman ideoloji, bazen bilimsel bir teori veya başka bir bilgi kümesi olabilir. Ama biz her ne bilgi kalıbı olursa olsun varlığımızı güçlü kılmak için benimsediğimizin içinde yer almaya çalışırız. Bu tıp ki ilkokulda ki bir öğrencinin daha erken yaşlarda yaşadığı ülkedeki bir futbol takımının üç yıl üst üste lig şampiyonu olması neticesinde arkadaşları arasında dışlanmamak için o takımı tutmayı benimsemesi gibi bir şeydir.

Zihinsel yapıların örgütlediği düşünce kalıpları toplumun egemen kalıpları ile örtüşme eğilimi içinde olurlar. Fakat bilgi teknolojileri sayesinde artık toplum içindeki en basit gibi düşünülen bir bilgi hareketliliği dahi toplumun geneline ulaşabilme özelliğine sahip olmuştur. Bu bakımdan bilginin üretimi ve paylaşımında meydana gelen bu hızlı yükseliş toplumun sürekli olarak bilgilerin dolaşımıyla yüzleşmesini beraberinde getirmektedir. Bu hareketlilik beraberinde karmaşıklığı da getirse yine de klasik dönem toplumlarında alt tabakalarda yer alan düşüncelerin sahip olmadığı bir özelliğe sahip olarak kendini ifade edebilme imkânına artık sahiptir.

Bilgi toplumu kavramındaki en önemli yenilik bu kendini ifade edebilme özelliğinin yer alıyor olmasıdır. Elbette alt tabakalarda yer alan düşüncelerin dolaşıma girmesi egemen olan düşünceyi rahatsız etmektedir. Çünkü farklıklar egemen toplumlar içinde çok da fazla ön plana çıkarılmak istenen şeyler değildir. Her bir kültürel veya başka bir bilgi kalıbının kendini ifade edebilmesi beraberinde hak arayışlarını da getireceğinden mevcut güç dengelerinin sahip oldukları denge unsuru olan güçlerin dağılımını, hakların daha geniş çevrelere yayılmasını ve bilgi sosyolojisinde ortaya konanların aksine bir durumun ortaya çıkmasına sebep verir. Böylece de egemen olanın meşruluğu sorgulanma eğilimine girer.

Son bir değerlendirme yapacak olursak ülkemizde son zamanlarda iktidar partisi tarafından ortaya konan ve adına değişik açılımların verildiği bilgisel kalıplardaki farklılaştırma eğilimi ülkemizde beraberinde birçok tartışmayı getirmiş bulunmaktadır. Toplumsal katmanlar ve yapılar arasındaki böyle bir tartışma ortamı dahi bir toplumun kendi içinde her ne kadar homojen bir yapıda olduğu varsayılsa da aslında toplumların ne kadar hassas kalıplarla ne kadar sert biçimde ayrışmış olduğunu da ortaya koymaktadır. Bilgi toplumu anlayışı işte bu sertleşen toplumsal katmanlar arasındaki geçişleri yumuşatmayı amaç edinmiş gibi görünmektedir. Fakat gerçekte asla mevcut yapı böyle olmamaktadır. Çünkü toplum içinde farklı sesler ortaya çıkarken bunlardan bir kısmı birleştirici mesajları üretmeye çabalarken bir kısmı da kendi toplumsal katmanının sert sınırlarını daha da sertleştirmek adına mesajları üretmektedir.

İşte bu sert ve yumuşak mesajlar bir taraftan toplumu şeffaf bir yapıya sevk ederken diğer yandan daha katı ilişkileri, katı tedbirleri almayı ve karşı olana farklı davranmayı da beraberinde getirmektedir. Öyle ki eski kuşaklar arasında bir ılımanlaşma yaşanmaya başlarken yeni kuşaklar arasında sert ilişkiler üretilmektedir. Ne yazık ki bu formül yukarıda bahsettiğimiz eski kuşakların muhafazakâr oldukları yenilerin ise liberal tarzda oldukları yapısıyla da çelişmektedir. Bu çelişkinin en belirgin sebebini de öteki ile beriki arasında nasıl bir toplumsal iletişim kurulması gerektiğinin ya tecrübe edilerek öğrenilmesi yada henüz tecrübe edilememiş olmasındandır.







Hiç yorum yok: