
1970’li yıllarda ve 1980’li
yıllarında başlarında ülkemizde ciddi bir şekilde yaygınlaşan şiddet ve kavga
ortamının gerilimlerinin etkisi toplumumuzun her kesiminde derinden
hissedilmekte idi. Özellikle marksizm, leninizm ve diğer sol akımlar kominist
bir toplumsal ve devletsel yapıyı enjekte ederek ülkemizi yeniden şekillendirme
isteğinde idi.
Buna karşılık ülkemizde ki
muhafazakar kesim ise bu toplum mühendislerinin karşısına daha çok siyasi
söylem ile direnmeye çalışırken Necip Fazıl, Nurettin Topçu gibi düşünürleri
ile de hem felsefe de hem de edebiyat alanında milletimizin dindar kesimlerinin
morallerini yüksek tutacak düşünceleri onlar için üretmekteydiler.
Sanat camiasının geneline bakıldığında ise bir moda furyası içinde tiyatro ve ses sanatçılığı alanında neredeyse direniş gösteremeyen muhafazakar kesim, koministlerin gençliğe yönelik ürettikleri sözde “özgürlükçü, hürriyetçi” düşüncelere klasik yöntemler ile cevap vermeye çalışmaktaydırlar. Şüphesiz bu çabalar dönemin kıt iletişim imkanları içinde ve tekelleşmiş piyasa düzeninde sesini çok da çıkartamamaktaydı.
Böyle bir ortam içinde
milletimizin ve ülkemizin kaderinin bu değişime/değiştirilmeye boyun eğmeyecek
kadar sağlıklı olduğunu belirtmek için Gencebay “Batsın bu dünya” ile ilk
savaşını vermekteydi. Bir an da dikkatleri üzerine çeken Gencebay, dönemin kaos
ortamında ve tekelci pazar piyasasının egemenliğine rağmen büyükşehirlerin
mibibüslerinden kahvehanelerine ve hatta kamusal alanın bir çok yerine nüfuz
etmekteydi.
Batsın bu dünya ile değiştirilmek
istenen düzene karşı çıkan Gencebay, çok geçmeden “bir teselli ver” ile karşı
çıktığı sol kesime karşı muhafazakar kesime bir moral vermekte idi. Zira sol
kesimin toplumu kutuplaştırarak oluşturduğu kavga ortamı, onların
ötekileştirdiklerini yok etmeye dayalı Hegelist bir tavrı sergilemeleri mencut
kavgaları körüklemekteydi. Bir teselli ver de ise Gencebay toplumsal dayanışma
ile insanın insana olan ihtiyacını psikolojik travmaların toplumsal dayanışma
ile aşılacağını ifade ederek “öteki” ile ilişkileirn yeniden kurulmasını
dillendirmekte idi. Zira onun buçağrısı dönemin kıt imkanları içinde 30
milyonluk Türkiye’de kısa sürede çıkardığı “bir teselli ver” albümünün 3
milyonu aşkın bir satış yapmasıyla artık toplumsal kabulünü de göstermekte idi.
Genbcebay’ın bu çağrısı toplum mühendislerinin
gözünden kaçmayacaktı ve hakkında idam davası açılmasına kadar ağır iftiraların
ortaya çıkmasına sebep olacaktı ve yargılanması için hukuki işlemlerin dahi
başlatılması için gerekli girişimlerin yapılmasını gerektirecekti.
Bu baskılardan yılmayan Gencebay
devamında “Hatasız kul olmaz” diyerek yine toplum mühendislerinin karşısına
çıkacaktır. Böylece materyalizmin kucağına itilen toplumumuza insanımızın
kulluk bilinci ile yeniden toparlanmasını hatırlatacaktır. Ayrıca hataların
affedilirliğinden bahsederek derin tarihi birikimimiz içinde toplumsal
hoşgörümüzün ne kadar gelişmiş bir mekanizma olduğunun da altını çizerek öteki
ile uzlaşmanın, diyalog kurmanın ve bu ülkede beraber yaşamanın gerekliliğini
haykıracaktır.
Bu mesajlarını diğer şarkı
szölerinde de defalarca tekrar eden Gencebay, basitleştirilmek ve hafife
alınmak için özellikle ülkemiz entelijiyasınca dışlanmak için yaptığı müzik
türünün “arabesk” olarak tanımlanarak gecekondu kültürüne indirgendi. Böylece onun
yükselen sesinin ülkemizin elitsit tabakasına erişmesi ve alaya alınması ile
toplumsal desteğin kırılacağı planlandı. Fakat sonuç istedikleri gibi olmadı.
Gencebay ard arda “birdamla
mutluluk” ile yetinmeyi, beni böyle sev” ile farklılıkların zenginliğini ve
özgünlüğünü, “ben topraktan bir canım” ile yaratılmış insanı tanımlayarak
kimsenin kimseden üstünlüğünün olmadığını, “dertler benim olsun” ile
fedakarlığı, “Allah bizimledir” ile ilahi adalet ile sabrın karşılığını tekrar
ve tekrar dillnedirerek toplumumuzun muhafazakar dinamiklerini ön plana
çıkartmıştır. Zaten bu yüzden keandisi hiçbir zaman yaptığı müzik türünü “arabesk”
olarak tanımlamamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder