16 Ağustos 2010

Recep Tayyip Erdoğan'ı Anlamak -2-

Erdoğan’ın siyasi anlayışını kavrayabilmek için gençlik yıllarında gerek kendisi gerekse arkadaşlarıyla birlikte tasarladıkları projeleri de göz önüne almak gerekmektedir. Zihinsel tasarılar içinde gerçekleşen bu projeleri uygulayabilmek için belki de sağlıklı bir psikolojiye ve bedene ihtiyacı vardı. Bunun için arkadaşları okulda ezber ederken kendisi sahalarda top peşinde hareket halindeydi.

Bir maç çıkışı arkadaşlarından Abdurrahman Şenyine diğer arkadaşlarındanolan Fevzi Bekta’a “Bugün Kuran-ı Kerim’den, Arapçadan benden 9-10 alanlar, yarın birer hacı kızı alıp kenara çekilecekler. Bu ülkeye, bugün bu sahalarda top koşturanlar, sizler hizmet vereceksiniz.” Şen şöyle doğruluyor: “Bugün bakıyorum, hakikaten bizim sınıfta Arapçası, Kuran’ı, meslek dersleri 9-10 olanlar, bugün birer köşeye çekildiler. Hatta bir kısmı kendilerini iyice meczuplaştırdı. Ama o günlerde kahveye kaçan, sinemaya giden, top oynayan, ‘Bu ne biçim imam hatipli’ diye eleştirilen öğrenciler, toplumun önünde iş yapan insanlar oldular.”
Evet Erdoğan hayatın her anında hareket halinde olmuştur. Bu hareketliliği zihinsel üretilerine de yansıyacaktır. Özellikle İmam Hatip yıllarında düzenledikleri “Biz Bize Geceleri” programlarında gözlerin aradığı kişiydi Erdoğan. “İsteriz, isteriz” tezahüratları altında “Sakarya” şiirini çok kere okuduğu olurdu.

Erdoğan şiir ile büyümekteydi. Necip Fazıl onun bütün zihinsel arka planını oluştururken o kendini artık siyasetin içinde bulmuştur. Şimdi siyaset zihni ile hareketleri bir çatı altında toplayacağı yeni bir alan olmuştu. 80’li yıllardan 90’lı yıllara kadar siyasetin her kademesinde etkin olarak görev alması onu tanıyanlar içinde kendisine karşı derin bir saygı ve hayranlığı da getirmiştir.

ANAP kurulurken MSP’li diğer siyasiler gibi kendisine de teklif gelmişti ama o reddetti. Çünkü onun bir lideri vardı. O da Erbakan’dı. Yıllar içinde ANAP’tan kendisine bazı teklifler daha geldi ama yine çizgisinden ayrılmadı.

Bir liderinin olması bildiği gerçekleri lideri aksi yönde söylese bile kesin kabule dayalı bir biatten geçmiyordu Erdoğan’ın. Zira Erbakan Başbakan iken gurup toplantısında Erbakan’ın bir kararına karşı çıkmış ve salondaki diğer vekil ve partililerin yoğun alkışını almıştı. Görünen şuydu ki Erdoğan Necip Fazıl’ın şiirlerindeki kişilik yapılarından hiç taviz vermeyecekti.

Ak Parti siyaseti ile birlikte Erdoğan artık gençlik yıllarından beri oluştura geldiği düşüncelerini uygulama alanını milletten aldığı büyük yetkiyle uygulamaya başlamıştı. Özellikle ülkemizin karşı karşıya kaldığı her bir problemin demokrasi çatısı altında çözüleceğini neredeyse bütün önemli konulardaki açıklamalarında vurgulamıştır.” Şu anda tam sağlıklı bir demokrasi yaşıyor muyuz? Yaşamıyoruz? Tam sağlıklı bir demokrasiye de ülkemiz muhtaçtır. Çünkü hala kurumlar arasında sağlıklı bir çalışma yoktur. Maalesef kurum ve kuruluşlar hala birbirini adeta tehdit eder durumdadır. Bu demokrasinin içinde olamaz, olmamalıdır. Çünkü demokrasinin tek hedefi vardır, o da (insanı yaşat ki, devlet yaşasın) felsefesine zemin hazırlamaktır. Sağlıklı demokraside bu vardır (25.12.2002).

Bir çok yerde siyaset gömleğini giyerken milletin verdiği emanete sahip çıkacaklarını belirterek; “Bizim anlayışımıza göre, seçilen insanlar, seçen insanların verdiği emaneti muhafaza etmekle sorumludur. Bu emanet, Türkiye’dir. Milletimizden aldığımız bu aziz emanet, devletimizin bekası ve milletimizin selametidir (09.03.2003) şeklinde beyanlar vermiştir. Böylece Erdoğan “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” anlayışının önünde kararlılıkla yoluna devam etmiştir.

Siyaset ve siyasetçi Erdoğan için millet ile kaynaşan bir yapıda olmalıdır. Popülist yaklaşımlar içinde olmadan “olanı olduğu gibi” söyleyerek hareket etmeyi tercih etmiştir. Bu bakımdan Erdoğan için siyaset gömleği; “Bizler, bize yönelen bu sahiplenme duygusunu, bu sevgi ve sempatiyi doğru analiz etmek, bundan doğru sonuçlar çıkarmak zorundayız. Hepimiz ta baştan beri, bu yola çıkarken, rahmetli Menderes’in deyimiyle siyaset gömleğinin ateşten bir gömlek olduğunu biliyorduk. Ancak ustalık, bilgelik, Ateşten gömlek giymeye rağmen, yanmadan “olabilmek” ve “pişebilmektir”. Gerçek asalet; gösterilen ustalığa başka erdemler katabilmektir, yani; kibirlenmemek, büyüklenmemek, şaşmamak ve şaşırmamak, aldanmamak ve kimseyi aldatmamaktır. Üzerimize aldığımız ateş; Bir şafaktan başka bir şafağa, bir yandan 23 Nisan 1920’den sonsuza kadar taşıyacağımız, öte yandan 1946’dan 14 Ağustos 2001’e taşıdığımız bir ışıktır. Bu nedenle AK Partililerin misyonu, aynı 29 Ekim 1923 heyecanıyla, bu ışığın, ülkemizin her santimetrekaresine, her insanına ulaşmasını sağlamaktır”(14.08.2002), sözüyle ifade ettiği şeklindedir.

Son olarak şunu diyebiliriz ki popülist olmadığını söyleyen Erdoğan’ın bunu söylerken asıl vermek istediği mesajı da yine kendi deyimiyle; “Popülist yaklaşım hiçbir zaman karakterim olmadı. Eğer siyasetin temeline bunu yerleştirmiş olsaydık, bugüne kadar da öyle zannediyorum ki, bu ülkede siyaset edenler bu milleti aldatarak sandığa gömülmezlerdi” (25.12.2002), belirtebiliriz.

Erdoğan’ı anlamak zaman ister. İdeolojik çemberlerin içinden, “benim partim iktidar olsun görüşleri içinden” veya “benim ruhum muhalefete uygun düşer” anlayışı içinden Erdoğan anlaşılamaz. Onun anlaşılması için zamanın toz yığınlarının herkesin zihninden temizlenmesi gerekir. Çıkarlar, menfaatler ve nefis mücadelesi içinde olanlar için ise Erdoğan’ı anlamak çok basittir: “Bir adam geldi bizi engelledi, saltanatımızı yıktı, viran eyledi”.













Hiç yorum yok: